Ana içeriğe atla

Hafıza Kırıntıları -20

- Kitap okuyan insanlar genellikle okumayanlara göre daha mutsuzdur. Ancak bu kitap okuyanların ya da çok okuyanların okudukları şeylere üzüldükleri anlamına gelmez. Okuyan insanın genel olarak farkındalığı artar. İşte insanı mutsuz yapanda budur. Yani farkında olduğu şeylere üzülür insan okuduklarına değil. Çünki insanın aslında kendisine çevresine ve yaşam denen bu fenomene dair farkına vardığı şeylerin büyük bir kısmı oldukça acı ve keskin şeylerdir. İşte bu yüzden Gerek Nietzsche gerekse de Wilheim Goethe benzer şeyler söylemiştir. "İnsanın okudukça can sıkıntısı artar". Dostoyevski'ninde da insan üzerine yazdığı eşsiz eserlerdeki kasvette bu yüzdendir. Farkındalık. Okumayan insanın genel olarak mutluluğu ve basitliği'de buradadır. Çoğu şeyin farkında olmadığı, olamadığı ve hatta olamayacağı için mutludur. Bu durumda asıl sorun ortaya çıkar. Cahillikteki mutluluğumu tercih edeceğiz yoksa bilgelikteki üzüntüyü mü?...

- İnsanları önceden yaptıkları iyilikleri korur. -Ex Machina

- Matematiği iyi olmayan toplumların adaletleride olmaz  - John Nash.

-Galiba Kutsalın bilim ve sanat ile ilgili problemini anladım sanırım. Sanat ve Bilim Kutsalın sorunlarını ortaya çıkartır. Buda kutsalın işine gelmez. Çünkü bilim ve sanat kutsalı sorunlu kılar. Kutsalda yapısından dolayı kendisini değiştiremeyeceği için bir anda bilim ve sanatın toplum içinde artması ile toplum gözünden düşme riski ortaya çıkar, toplumda yönlendirici unsur olarak yerini sanat ve bilime bırakmak zorunda kalır. Kutsalcıların sanat ve bilim düşmanlığı da bundandır. Bu işin ekonomiside ayrı tabi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akademik Unvan Konusu

Eğer bu camiaya uzaksanız unvan/ünvan konusunun ne derecede (!) önemli olduğunu pek bilemeyebilirsiniz. Türk akademik camiasında unvan(bundan sonra böyle diyeceğim) her şeydir. Gerisi teferruattır. Bilenler bilir... Demiştik. Unvan önemli diye. Akademisyenler içerisinde hayat, memat meselesi olan bu unvanlar ancak sahipleri tarafından bir türlü doğru yazılmaz ya da ne anlama geldiklerini - abartmıyorum -%80'i bilmez. Peki doğruları nedir? Bu yazının konusu bu olacak. Dilim döndüğünce. Aslında akademik unvanlar ülkeden ülkeye hatta bilim dalından bilim dalına bile çok değişkenlik göstermekte . Aşağıda Engin Arık hocanın blogundan derlediğim genel bir unvan açıklaması var. Kaynaklar :  [1] , [2] , [3] , [4] Öncelikle Unvan / Ünvan konusunu açıklığa kavuşturalım. TDK sözlüğüne göre doğru yazılış unvan. Yani isim, san manasında. Ünvan diye kullanımları da var ancak Türkçe Dili Resmi Sözlüğüne göre UNVAN. Akademik unvanlar ülkemizde Resmi olarak 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu

Co-Creation Dedikleri Şey.

Aslında Türk iş dünyasının ingilizce, türkçe karışık saçma sapan jargonundan hiç hazetmem. Bana çok itici gelir. Ancak bu dünya da bu şekilde konuşmak sanki bir iştir ya da gerekliliktir. Ne kadar tuhaf ve acayip konuşursanız o kadar adam yerine koyarlar. Oysa ki sizi anlamışlar mıdır?. Kesinlikle hayır. Bu konuda benim çok sevdiğim bir yazı var. Merak edenlere buyrun buradan ... .

Şirketim Güzel Şirketim

İlk kez Hafıza Kırıntısı serisine bir saplama yapıp başka bir konuda "Fikrimi" belirtiyorum. Çünkü doldum yine. Bir şekilde boşaltmam lazım zihnimi. Çünkü bu beni rahatsız ediyor. Son zamanlarda, yıllarda ülkede bir girişim saçmalığı almış başını gidiyor. Saçmalık diyorum çünkü yapılan organizasyonlar oluşturulmaya çalışılan girişimler vs hepsinde ciddi yapısal ve fikri sorunlar var. Ülkede ,genel olarak en iyisini yaptığımız, sadece "mış gibi" yapıp olayı kapatıyoruz. Doğal olarak bu işinde piyasasında ve sektöründe burada saymayacağım bir kaç kafada, şanslı tipler var. Onlarda şişik egolarını dahada katlamak için yoğun çaba içerisinde. Ama ortada iş filan yok. Sadece "yaparmış gibi yapmak" var. Yoğun bir şekilde yüksek meblağlar dönüyor ortada. Ama bu kimin parası nasıl ortaya çıktı soran yok. Bunlar olurken bu tiplerde burada oluşturulan bol "aaayyy ne başarılı. Biliyor musun sıfırdan gelmiş." kalesinde mutlu mesut hiç bir işe yaramadan yaşı