Ana içeriğe atla

Hafıza Kırıntıları - 10

- Bir kişiye mesleğini sorduğunuzda size unvanı ile cevap veriyorsa. Bu durumda o kişi hakkında anlaşılması gereken ilk şey mesleğe yeterli olmayan ya da icra ettiği, ettiğini sandığı, mesleğe ait bir bilgisi olmayan bir insanın bir şekilde orasını işgal ettiğidir. Çünkü unvanlar mesleği tanımlamaz. Meslek içerisindeki alınan sorumluluğu, tecrübeyi ve "yapılan işi" tanımlamak için kullanılan kısa kalıplardır. Böylelikle kişilerin sahip olduğu meslekteki bilgi,tecrübe, yetki düzeylerini en kısa yoldan öğrenmiş oluruz. Örneğin bilim insanı iseniz mesleğiniz akademisyenliktir. Dolayısıyla Araştırma Görevlisi de Akademisyendir. Profesör'de Akademisyendir. Sorulduğunda önce "Akademisyen'im" denir. Daha sonra Akademide "ne iş yaptığınız" sorulduğunda ise size verilen ünvan söylenir. Aynı şekilde Vali iseniz öncelikle mesleğiniz "Devlet Memurluğu" dur. Sonra Devlet içerisinde yaptığınız iş "Vali" 'liktir. Bu konuda detay için şuraya bakabilirsiniz. 

Aynı şekilde meslekler "hak edilir" unvanlar ise sadece "verilir". Yani ilki size aittir. Ona sahip olmak için ter dökersiniz, feragatta bulunursunuz, acı çekersiniz, sabredersiniz. İkincisi ise sadece sahip olduğunuz mesleğinizi icra ederken sizin yetki alanınızı tanımlayan çalıştığınız yer tarafından çalıştığınız süre için geçerli olan ya da çalışılan yer tarafından takdir edilen "geçici bir tanımlamadır". Çok iş yaparsanız insanlar size çok daha yetki (unvan) verirler. Aslı önemli olan hak etmektir. Geçici tanımlamalar peşinde koşmak değildir. Fakat çalışma hayatında hak etmeden (meslek sahibi olmadan)  de geçici tanımlamalara pek tabi sahip olunabilir. Unvanlar lokal, meslek ise global'dir.

- Eğer bir konuda bilginiz yoksa konu hakkında nerede aksaklık olduğunu da anlayamazsınız. Ancak sezgileriniz ile hissedebilirsiniz. Bu durumda sorunu tanımlamak yerine ilk önce konuyu öğrenmek daha doğrudur. Genelde bu başımıza özellikle çalışma hayatında çok gelir. Bir sorun olduğunu anlarız ancak konuya hakim olamadığımız için sadece sorun ya da sorunları sezgisel olarak algılarız. Çözümü ise konu hakkında sorunu tanımlamaya yetecek kadar bilgi sahibi olmaktan geçer.

-Prekarizasyon: Emeğin aşırı esnetilmesi ve güvencesizleştirilmesi durumu.  Düzenli olarak düzensiz işlerde çalışanlar.Günümüzün işsizlik tanımının yeni hali. Prekaristik istihdam şekli tüm istihdam piyasalarında ortaya çıkabilir. Bela kısmıda bu zaten. Bu tip işçilerin bir sınıfsal tanımlaması yoktur. Sürekli iş değiştirirler ve bu değiştirmeler esnasında da iş ile ilgili herhangi bir sosyal güvenceleride ya da düzenli sabit bir  gelirleri de yoktur.Eğitim düzeyi arttıkça kişinin geliri artar, istihdam olanağı artar. Ancak piyasa koşullarının bu tür aşırı vasıflı işçilerde daha fazla fırsat sunması ve aşırı rekabet koşulları vasıf ile birleşince bu durumda sadece vasıfsız ve ne iş olsa yaparım işçilerinde olabileceği gibi bu tür aşırı vasıflı işçilerde aşırı esneklik ve güvencesizlik karşımıza çıkar. Ancak aşırı vasıflı çalışanlarda durum biraz farklı. Burada aşırı vasıflı işçinin sadece kazanmak için değil aynı zamanda fırsatları değerlendirmek maksadı ya da politik tepkileri nedeni ile de iş değiştirdiğini görüyoruz. Çünkü aşırı vasıflı işçinin emek piyasasındaki keyfi mobilitesi yeteneklerinden dolayı daha fazla. Vasıfsız işçilerin prekaristik hareketleri ile vasıflı işçilerin prekaristik hareketleri farklı. İlki sadece hayatta kalmak adına sadece kısa dönemde kazanabildiği kadar para kazanmak amacı ile düzenli olarak düzensiz işlerde çalışır ya da çalışmak zorunda bırakılır. Diğeri ise uzmanlık gücünü ispatlamak, yeteneğini daha prestijli işlerde değerlendirmek ve uzmanlığını kendi istediği şartlarda yayabilmek adına sürekli devamı olmayan işleri yapar ya da bir politik düsturdan dolayı bir isyandan dolayı böyle hareket eder. Yani amaç ücret değildir. Ancak her iki durumda da emek piyasaları bundan stabilite ve sağlamlık açısından aşırı şekilde etkilenir. Detaylı bilgi için şu kitaba bakmakta fayda var.  Ayrıca Tanıl Bora'nın şu yazısına da bakmakta fayda var.

-Şu üç kavram hakkında not düşmek isterim. Çok karıştırılıyor.

Namus, hem başkalarının hem de kendimizin yargısıdır. (Subjektif, Değişken, Geçici)
Haysiyet ve şeref, başkalarının gözündeki değerimizdir.  (Subjektif, Değişken, Geçici)
Vicdan ise, tutum ve davranışlarımızı belirleyen içsel bir mekanizmadır. (Öznel, Sabit, Gerçek)

- "Din öğrenilen bir şeydir, Ahlak Keşfedilen bir şeydir. " Üstün Dökmen.

- "Başarı kendiniz ile, ne yaptığınız ile ve bunu nasıl yaptığınız ile alakalıdır." Maya Angelou

- Sanırım ülkede akademide yaptığımız şey "gönüllü çilecilik".  Çok güzel bir tanım geçmiş şu kitapta.

-"İçtenlik ile nezaket birleşmedikçe zarafet, yetenek ile çaba birleşmedikçe marifet meydana gelmez." Dücane Cündioğlu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akademik Unvan Konusu

Eğer bu camiaya uzaksanız unvan/ünvan konusunun ne derecede (!) önemli olduğunu pek bilemeyebilirsiniz. Türk akademik camiasında unvan(bundan sonra böyle diyeceğim) her şeydir. Gerisi teferruattır. Bilenler bilir... Demiştik. Unvan önemli diye. Akademisyenler içerisinde hayat, memat meselesi olan bu unvanlar ancak sahipleri tarafından bir türlü doğru yazılmaz ya da ne anlama geldiklerini - abartmıyorum -%80'i bilmez. Peki doğruları nedir? Bu yazının konusu bu olacak. Dilim döndüğünce. Aslında akademik unvanlar ülkeden ülkeye hatta bilim dalından bilim dalına bile çok değişkenlik göstermekte . Aşağıda Engin Arık hocanın blogundan derlediğim genel bir unvan açıklaması var. Kaynaklar :  [1] , [2] , [3] , [4] Öncelikle Unvan / Ünvan konusunu açıklığa kavuşturalım. TDK sözlüğüne göre doğru yazılış unvan. Yani isim, san manasında. Ünvan diye kullanımları da var ancak Türkçe Dili Resmi Sözlüğüne göre UNVAN. Akademik unvanlar ülkemizde Resmi olarak 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu

Co-Creation Dedikleri Şey.

Aslında Türk iş dünyasının ingilizce, türkçe karışık saçma sapan jargonundan hiç hazetmem. Bana çok itici gelir. Ancak bu dünya da bu şekilde konuşmak sanki bir iştir ya da gerekliliktir. Ne kadar tuhaf ve acayip konuşursanız o kadar adam yerine koyarlar. Oysa ki sizi anlamışlar mıdır?. Kesinlikle hayır. Bu konuda benim çok sevdiğim bir yazı var. Merak edenlere buyrun buradan ... .

Şirketim Güzel Şirketim

İlk kez Hafıza Kırıntısı serisine bir saplama yapıp başka bir konuda "Fikrimi" belirtiyorum. Çünkü doldum yine. Bir şekilde boşaltmam lazım zihnimi. Çünkü bu beni rahatsız ediyor. Son zamanlarda, yıllarda ülkede bir girişim saçmalığı almış başını gidiyor. Saçmalık diyorum çünkü yapılan organizasyonlar oluşturulmaya çalışılan girişimler vs hepsinde ciddi yapısal ve fikri sorunlar var. Ülkede ,genel olarak en iyisini yaptığımız, sadece "mış gibi" yapıp olayı kapatıyoruz. Doğal olarak bu işinde piyasasında ve sektöründe burada saymayacağım bir kaç kafada, şanslı tipler var. Onlarda şişik egolarını dahada katlamak için yoğun çaba içerisinde. Ama ortada iş filan yok. Sadece "yaparmış gibi yapmak" var. Yoğun bir şekilde yüksek meblağlar dönüyor ortada. Ama bu kimin parası nasıl ortaya çıktı soran yok. Bunlar olurken bu tiplerde burada oluşturulan bol "aaayyy ne başarılı. Biliyor musun sıfırdan gelmiş." kalesinde mutlu mesut hiç bir işe yaramadan yaşı