Ana içeriğe atla

Hafıza Kırıntıları - 36

- Ahmakça yapılan bir barış kesinlikle bir savaşa neden olur.Siyasal, askeri, ekonomik, mali .. türü ne olursa olsun farketmez.

-Bir insan, ülke farketmez, eğer kazancını o ülkenin yasalarına uygun olarak kazanıyor ve vergisini veriyorsa kazandığı paranın nasıl harcayacağı konusunda özgürdür. Ancak kişinin parasını harcama şekli onun kültür ve görgü seviyesini gösterir. Bir başka deyişle; para kazanmanın da bir ahlakı olduğu gibi harcamanın da bir ahlakı vardır. Harcama yaparken kişi etrafında o anda olan insanları düşünerek harcama şeklini belirlemelidir. Harcama ahlakı bunu gerektirir. Görgüsüzce ahlaksızca etrafındaki insanları rencide edecek ya da onların aypılamasına neden olacak şekilde harcama yapmak tek kelime ile görgüsüzlüktür. İhtiyacınız olabilir ancak bunu düzenlemeniz gereklidir.

Geçen gün marketten günlük alışverişimi yapmak için gitmiştim. Gittiğim markette otomatik ödeme makineleri var. Bu oldukça medeni bir buluş bana göre. Aldığınız şeylerin diğer insanlar tarafından görülmesi, eleştirilmesi ve belkide özenilmesini engelliyor. Yalnız bu makinelerin bir kusuru; sebze meyve ve tekel ürünleri gibi bazı ürünlerde çalışmaması. Kasadan klasik yöntemle ödemek zorunda kalıyorsunuz. Bende bir kaç parça sebze ve meyve almıştım. Mecbur kasaya yönelmek zorunda kaldım. Bir kişi biz kasada beklerken yan kasaya yanaştı. Önünde 3 tam, hatta tepeleme, dolu şekilde market arabası ile. Alışverişlerinide sanırım ailecek yapıyorlar ve epeyde kalabalıklardı. Kasiyer'in nasıl ter döktüğünü anlatamam. Kabaca bir zaman tuttum tam 15 dakika o kasayı meşgul etti ve epey yüklü bir ödeme yaparak, bana göre epey, o kocaman jeep'lerine atlayıp tozu dumana katarak homur homur gittiler. O an itibariyle o markette bulunan kaç kişi tarafından ayıplandığını ya da arkasından küfür edildiğini bilmiyorum .İşte bu görgüsüzlük ve üzerine gelen harcama ahlaksızlığından başka bir şey değildir. Bunun daha fenasını yapanlarda mutlaka vardır. Olmuştur.

Ahlak ve adab-ı muhaşeret (genel görgü kuralları) para ile kazanılmaz. Kültür para ile alınabilecek bir şey değildir. Görgü de aynı şekilde. Her konuda güdük olduğumuz gibi Kültür, Ahlak ve Görgü konusunda da insanımızın cehaleti ortada. Toplumumuz Kültürlü ve Görgülü olmayı sadece Kitap okumak için okumak ya da Operaya gitmek için gitmek ya da Klasik müzik dinlemek için dinlemek ,ve son ya da , yaşadıkları şehirlerin lüks mekanlarında zaman öldürerek etrafta yayvan yayvan yarı ingilizce yarı Türkçe (yani acayipçe) konuşmak olarak algılıyorlar. Bunlar kültürlü -imiş, görgülü -imiş gibi yapmaktan öte bir şey değildir. Zira onuda becerememektir. Görgülü (ya da Ahlak sahibi) olmak demek basitçe "yaptıklarınızdan sonra etrafınızın sizi ayıplamaması" demektir. Sırf öyle gözükmeye çalışmak için anlayamadığınız kitapları okumak, müzikleri dinlemek, tuhaf ve yakışmayan şekilde giyinmek süslenmek, pahalı mekanlarda paranızı olmadık şeylere vererek manasız ve dili bozuk sohbetler yaparak zaman öldürmek demek değildir.

Peki bu insanlara ne ad verilir? "Lümpen". Lümpenlik cehalet ile zenginliğin, küstahlığın, görgüsüzlüğün yoğrularak insanda tezahür ettiği çok tehlikeli bir halidir. Lümpenler ülkemizde ilk kez 70'lerin sonu ve 80'li yılların başlarında ortaya çıkmaya başladı. Önce Lümpenlik filmler'de konu oldu. Oralarda içimize yavaş yavaş yedirdiler... Ondan sonrada sinemadaki kurgulardan sonra gerçeklerinin ortaya çıkması çok uzun sürmedi. Günümüze geldiğimizde de bu Lümpenler toplum içerisinde çok hızlı bir şekilde yayılarak toplumumuzu zehirledirler. Artık çok hasta bir toplumuz. Bunun geri dönüşü olur mu bilmem. Ancak hemen belirtelim Lümpenlik Burjuvalık anlamına gelmez. Zira terim olarak burjuva'lıkta zenginlik ile beraber bir kültür ve gelişmiş bir görgü öğesi bulunmaktadır. Kısacası burjuva'nın kültürsüzüne, küstahına ve hatta cahiline Lümpen denir.

Adab (Kültür) sahibi olmak ve Edebli (Görgülü) olmak herşeyden önce düzgün bir ahlak eğitimi ile başlar. Ahlak eğitimi denince de akla hemen dini ahlak gelmemelidir. Dini ahlak, Felsefe'nin bir alt konu olan ahlak'ın alt alanlarından bir tanesidir sadece. Bunun dışında bu alan Felsefede , -Eğer inanıyorsanız- Yaratana karşı olan Yaratıcı ahlakı, Dini Ahlak, Doğa Ahlakı ve Kişinin kendi Ahlakı diye alt kolları bulunmaktadır. Kişi genel ahlaka ulaşmak için bunlardan bir tanesini ya da daha fazlasını kullanır. Bu şekilde ahlaki yönümüzü güçlendirirken akabinde Bilim ile, Sanat ile, Edebiyat ile, Müzik ile, Felsefe ile kültürümüzü ve bilgilerimizi geliştirir,çoğaltır modern ve kaliteli, fikri hür, vicdanı hür bir dünya insanı olarak yaşamınızı sürdürürüz. Bunlarda gerçekten salt para ile olacak şeyler değildir. Bu konuda önce aileden sonrada kişinin kendi isteği ile olacak bir süreçtir. Para oksijen gibidir. Olmaz ise olmaz ancak herhangi bir hikmet-i harbiyesi' (Önemi) de yoktur.

Ancak ülkemizde Lümpenlerden malum sebeplerden, olaylardan ve devamında oluşan toplumsal yozlaşmadan dolayı o kadar çok arttı ki. Artık nefes bile alacak durumda değiliz bu coğrafyada. Benim bu aralar bunlara fazla maruz kalmamdan dolayı hassasiyetim midir bilinmez ancak yaşadığım şehir lümpenler ve cahiller konusunda sayısı az diye bilinir ama burada bile bunların sayısı gözle görülür şekilde artmış durumda. Bilmiyorum ne yapmak gerekli bu konuda ? Sosyal hayatta lümpenlik ve kişisel anlamda cehalet ile birleştiği zaman ortaya çıkan mahsül gerçekten toplum için çok ama çok tehlikeli bir şey haline geliyor. Bu sterotip'teki insanlardan oluşan bir yerde onlara maruz kalmadan yaşayabilmek, çocuklarımızı bunlardan uzak tutabilmek ne kadar kolay olabilir?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akademik Unvan Konusu

Eğer bu camiaya uzaksanız unvan/ünvan konusunun ne derecede (!) önemli olduğunu pek bilemeyebilirsiniz. Türk akademik camiasında unvan(bundan sonra böyle diyeceğim) her şeydir. Gerisi teferruattır. Bilenler bilir... Demiştik. Unvan önemli diye. Akademisyenler içerisinde hayat, memat meselesi olan bu unvanlar ancak sahipleri tarafından bir türlü doğru yazılmaz ya da ne anlama geldiklerini - abartmıyorum -%80'i bilmez. Peki doğruları nedir? Bu yazının konusu bu olacak. Dilim döndüğünce. Aslında akademik unvanlar ülkeden ülkeye hatta bilim dalından bilim dalına bile çok değişkenlik göstermekte . Aşağıda Engin Arık hocanın blogundan derlediğim genel bir unvan açıklaması var. Kaynaklar :  [1] , [2] , [3] , [4] Öncelikle Unvan / Ünvan konusunu açıklığa kavuşturalım. TDK sözlüğüne göre doğru yazılış unvan. Yani isim, san manasında. Ünvan diye kullanımları da var ancak Türkçe Dili Resmi Sözlüğüne göre UNVAN. Akademik unvanlar ülkemizde Resmi olarak 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu

Co-Creation Dedikleri Şey.

Aslında Türk iş dünyasının ingilizce, türkçe karışık saçma sapan jargonundan hiç hazetmem. Bana çok itici gelir. Ancak bu dünya da bu şekilde konuşmak sanki bir iştir ya da gerekliliktir. Ne kadar tuhaf ve acayip konuşursanız o kadar adam yerine koyarlar. Oysa ki sizi anlamışlar mıdır?. Kesinlikle hayır. Bu konuda benim çok sevdiğim bir yazı var. Merak edenlere buyrun buradan ... .

Şirketim Güzel Şirketim

İlk kez Hafıza Kırıntısı serisine bir saplama yapıp başka bir konuda "Fikrimi" belirtiyorum. Çünkü doldum yine. Bir şekilde boşaltmam lazım zihnimi. Çünkü bu beni rahatsız ediyor. Son zamanlarda, yıllarda ülkede bir girişim saçmalığı almış başını gidiyor. Saçmalık diyorum çünkü yapılan organizasyonlar oluşturulmaya çalışılan girişimler vs hepsinde ciddi yapısal ve fikri sorunlar var. Ülkede ,genel olarak en iyisini yaptığımız, sadece "mış gibi" yapıp olayı kapatıyoruz. Doğal olarak bu işinde piyasasında ve sektöründe burada saymayacağım bir kaç kafada, şanslı tipler var. Onlarda şişik egolarını dahada katlamak için yoğun çaba içerisinde. Ama ortada iş filan yok. Sadece "yaparmış gibi yapmak" var. Yoğun bir şekilde yüksek meblağlar dönüyor ortada. Ama bu kimin parası nasıl ortaya çıktı soran yok. Bunlar olurken bu tiplerde burada oluşturulan bol "aaayyy ne başarılı. Biliyor musun sıfırdan gelmiş." kalesinde mutlu mesut hiç bir işe yaramadan yaşı